Tasavvuf edebiyatının önemli isimlerinden biridir Yunus
Emre. Hayat hikayesini tam olarak
bilmesek de eserlerindeki bilgilerden XIII. Yüzyılın ikinci yarısıyla XIV.
Yüzyılın birinci yarısı arasında yaşadığı çıkarılabilmektedir. Buna göre Yunus
Emre’nin çocukluğu ve gençliği Anadolu Selçuklularının yıkılış zamanına ve
beyliklerin ortaya çıktığı döneme rastlarken olgunluk ve yaşlılık devresi ise
Osmanlılar’ın kuruluşunun ilk yıllarında geçmiştir. (Bayrakdar, 4) Yunus’un
hayatı siyasi ve ekonomik açıdan Anadolu Türk Tarihi’nin karmaşık bir dönemine
denk gelmiş olsa da kültürel bakımdan zengin bir devirde yaşamıştır. Bu dönemde
tasavvuf ekolü Ahmet Yesevi gibi mutasavvıfların etrafında Anadolu’da yayılmaktaydı.
Yunus Emre de 20-30lu yaşlarda tasavvufa merak salmış, dini ilimlerle birlikte
felsefe ve mantık öğrenmiştir.
Yunus Emre’nin eserlerinde “aşk” işlenen önemli
temalardan biridir. Yunus’a göre tanrısal aşk en üst mertebededir ancak hayatta
her şeyin, doğanın, insanın, yaradılışın da aşk olduğunu savunur. Yunus Emre
aşkı veya kendi değişiyle ışkı, şöyle anlatmaktadır:
“Dürlü
dürlü cefânun adını ‘ışk virmişler
Bu cefâya katlanan dosta halvet
irmişler
‘Işk durur âfet belâ döndürür hâlden hâle
Dost elinden piyâle hoş melâmet
olmuşlar.”
“İşidün iy yarenler kıymetli nesnedür
ışk
Değmelere bitimez hürmetlü nesnedür ışk
Hem cefadur hem sefa Hamza’yı atdı
Kaf’a
Işk iledür Mustafa devletlü nesnedür
ışk.”
Burada
Yunus Emre hem cefanın, eziyetin hem de sevincin, neşenin aşk olduğunu
söylemektedir.
Görünen her şey
Tanrı’nın aşkının bir tecellisidir. Varlıkların ve insanların özünü oluşturan
Tanrı’dır ve insan bu öze ulaşmaya çalışır. Dünyevi varlıkların hepsi Tanrı ile
insan gönlü arasında bir geçittir. İnsan, bu geçitleri aşıp Tanrıya ve aşka ulaşmayı
hedefler. Tanrı aşkı yolunda diğer tüm maddi şeyler önemini yitirir. İnsan ne
kadar maddi dünyadan uzaklaşırsa aynı ölçüde olgunlaşır, İnsan-ı Kamil olma
yoluna girer. Kişi bu yolda asıl benliğini bulur. Yunus’un Tanrı’ya ve insana
olan aşkı dönemin önemli ülkülerindendir.
Yaratılmışı severiz
Yaradandan ötürü
Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevi için
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu
âlem birdir bize
Mutasavvıflara göre ölmeden önce ölünmelidir. Yani
aşk için bedenin ölmesi soylu bir şeydir. Öyle ki sufiler bu ölüme özlem duyar
çünkü bedenin ölmesi aşkın sonsuzluğuna ulaşmada atılan bir adımdır. Yunus Emre
bunu şöyle dile getirmiştir:
Gelin
bugün yanalım yarın yanmamak için
Ölelim
ölmez iken yine ölmemek için.
Ölmeden önce ölmek kıymetlidir. Beden, manevi aşkın
yanında sadece bir araçtır.
Ölmeden
önce ölmedin, aşk neylesin senin ile
Yunus’un şiirlerinde ışık Tanrı’nın ve aşkın
aydınlığını temsil eder. Güneş, bir ışık ve aşk kaynağı olarak, Yunus Emre’de
güçlü bir imge ve simgedir.
Seni
gördüm Güneş gibi, cennet bana zindan gibi.
Bayrakdar, Mehmet, Doç. Dr. Yunus Emre Ve Aşk Felsefesi. N.p.: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1991. Print.
Halman, Talat. A'dan Z'ye Yunus Emre. N.p.: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret Ve Sanayi A.Ş., 2003. Print.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder