23 Nisan 2013 Salı

Tasavvuf Edebiyatı'nda Yunus Emre


Tasavvuf edebiyatının önemli isimlerinden biridir Yunus Emre.  Hayat hikayesini tam olarak bilmesek de eserlerindeki bilgilerden XIII. Yüzyılın ikinci yarısıyla XIV. Yüzyılın birinci yarısı arasında yaşadığı çıkarılabilmektedir. Buna göre Yunus Emre’nin çocukluğu ve gençliği Anadolu Selçuklularının yıkılış zamanına ve beyliklerin ortaya çıktığı döneme rastlarken olgunluk ve yaşlılık devresi ise Osmanlılar’ın kuruluşunun ilk yıllarında geçmiştir. (Bayrakdar, 4) Yunus’un hayatı siyasi ve ekonomik açıdan Anadolu Türk Tarihi’nin karmaşık bir dönemine denk gelmiş olsa da kültürel bakımdan zengin bir devirde yaşamıştır. Bu dönemde tasavvuf ekolü Ahmet Yesevi gibi mutasavvıfların etrafında Anadolu’da yayılmaktaydı. Yunus Emre de 20-30lu yaşlarda tasavvufa merak salmış, dini ilimlerle birlikte felsefe ve mantık öğrenmiştir.

Yunus Emre’nin eserlerinde “aşk” işlenen önemli temalardan biridir. Yunus’a göre tanrısal aşk en üst mertebededir ancak hayatta her şeyin, doğanın, insanın, yaradılışın da aşk olduğunu savunur. Yunus Emre aşkı veya kendi değişiyle ışkı, şöyle anlatmaktadır:

Dürlü dürlü cefânun adını ‘ışk virmişler
Bu cefâya katlanan dosta halvet irmişler

‘Işk durur âfet belâ döndürür hâlden hâle
Dost elinden piyâle hoş melâmet olmuşlar.”

“İşidün iy yarenler kıymetli nesnedür ışk
Değmelere bitimez hürmetlü nesnedür ışk

Hem cefadur hem sefa Hamza’yı atdı Kaf’a
Işk iledür Mustafa devletlü nesnedür ışk.”

Burada Yunus Emre hem cefanın, eziyetin hem de sevincin, neşenin aşk olduğunu söylemektedir.


Görünen her şey Tanrı’nın aşkının bir tecellisidir. Varlıkların ve insanların özünü oluşturan Tanrı’dır ve insan bu öze ulaşmaya çalışır. Dünyevi varlıkların hepsi Tanrı ile insan gönlü arasında bir geçittir. İnsan, bu geçitleri aşıp Tanrıya ve aşka ulaşmayı hedefler. Tanrı aşkı yolunda diğer tüm maddi şeyler önemini yitirir. İnsan ne kadar maddi dünyadan uzaklaşırsa aynı ölçüde olgunlaşır, İnsan-ı Kamil olma yoluna girer. Kişi bu yolda asıl benliğini bulur. Yunus’un Tanrı’ya ve insana olan aşkı dönemin önemli ülkülerindendir.

Yaratılmışı severiz
Yaradandan ötürü

Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevi için

Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir bize

Mutasavvıflara göre ölmeden önce ölünmelidir. Yani aşk için bedenin ölmesi soylu bir şeydir. Öyle ki sufiler bu ölüme özlem duyar çünkü bedenin ölmesi aşkın sonsuzluğuna ulaşmada atılan bir adımdır. Yunus Emre bunu şöyle dile getirmiştir:

Gelin bugün yanalım yarın yanmamak için
Ölelim ölmez iken yine ölmemek için.

Ölmeden önce ölmek kıymetlidir. Beden, manevi aşkın yanında sadece bir araçtır.

Ölmeden önce ölmedin, aşk neylesin senin ile

Yunus’un şiirlerinde ışık Tanrı’nın ve aşkın aydınlığını temsil eder. Güneş, bir ışık ve aşk kaynağı olarak, Yunus Emre’de güçlü bir imge ve simgedir.

Seni gördüm Güneş gibi, cennet bana zindan gibi.
Kaynaklar: 


Bayrakdar, Mehmet, Doç. Dr. Yunus Emre Ve Aşk Felsefesi. N.p.: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1991. Print.
Halman, Talat. A'dan Z'ye Yunus Emre. N.p.: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret Ve Sanayi A.Ş., 2003. Print.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder